.
  ERZURUM RESİMLERİ
 





GENEL GÖRÜNÜM 

SAAT KULESİNDEN ÇİFTEMİNARE

PARKTAN ÇİFTE MİNARELER
<img
Erzurum’un sembolü haline gelen Çifte Minareli Medrese’nin kitâbesi olmadigindan, yapilis tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Selçuklu Sultani Alaaddin Keykubat’in kizi Hundi Hatun veya Ilhanli hanedanlarindan Padisah Hatun tarafindan yaptirilmis olabilecegi düsüncesi ile adina Hatuniye Medresesi de denilmektedir. Genellikle 13. yüzyilin sonlarinda yaptirildigi kabul edilmektedir. Osmanli Padisahlarindan 4.Murat’in emri ile bir süre “Tophane” olarak, daha sonra da “Kisla” olarak kullanilmistir. 1942-1967 yillari arasinda Erzurum Müzesi olarak kullanilan medrese, günümüzde çay bahçesi ve resim sergi salonu olarak kullanilmaktadir. Medrese yaklasik 35x46 m. boyutlarindadir. Iki katli, dört eyvanli ve açik avlulu medreseler grubundandir.

Zemin katta ondokuz, birinci katta ise onsekiz oda bulunmaktadir. Avlu 26x10 m. ölçülerinde dört yönden revaklarla çevrili olup, girisin batisindaki kare mekânin vaktiyle mescid olarak kullanildigi anlasilmaktadir. Zemin katin revaklari kalin sütunlar üzerine oturmaktadir. Sütunlarin çogu silindirik, dördü sekizgen gövdeye sahiptir. Odalar besik tonozla örtülüdür.

Medrese’nin bezemesinde kullanilan geometrik motifler, Selçuklu tas süslemesindeki örneklerdir. Bezemenin agirlik unsuru bitkisel ögelerdir. Palmet ve rumi motiflerin en çok kullanilanidir ve her ikisi de birbiri ile uyum içindedir.

Çifte Minareli Medrese’nin en önemli yanlarindan biri hiç süphesiz figürlü süslemesidir. Taç kapi tasintisinin her yüzünde süslemelerle kusatilmis, dört adet pano bulunmaktadir. Panoda palmiye (hayat agaci), iki basli kartal ve altta iki ejder figürü yer alir. Güney eyvanin dis duvarlarina bitisik insâ edilen iki katli kümbetin gövdesi oniki köselidir. Kümbetin üstü distan külah, içten kubbe ile örtülüdür. Saçagi, süsleme seritler ve silmelerle bezenmistir. Dört kollu bir düzenlemeye sahip, cenâzelik kismi çapraz tonozla örtülüdür. Kümbetin iç malzemesi mermerdir. Süslemeleri Medrese’nin aksine oymadir ve bitkisel ögelerden olusmaktadir.

ÇİFTE MİNARELERELİN İÇİ

ERZURUM KALESİ

Ilk insâ tarihi kesin olarak bilinmeyen Erzurum Kalesi’nin M.S. 5.yüzyilin ilk yarisinda Bizanslar tarafindan yaptirildigi tahmin edilmektedir. Tarih boyunca Asurlular, Sasaniler, Persler, Araplar, Romalilar ve Bizanslilar arasinda sik sik el degistiren Erzurum Kalesi, 11. yüzyilda Türklerin eline geçmistir. Iç Kale’de Erzurum’daki ilk Türk-Islâm eserlerinden Saltuk Ogullari dönemine ait Kale Mescidi ve Tepsi Minare bulunmaktadir.

Erzurum Kalesi bulundugu tepenin üzerinde bir iç kale ile, bunu çevreleyen dis kaleden meydana gelmistir. Bugün iç kale saglam kalmis olmasina ragmen, sehri çevreleyen dis kale surlarindan hiç bir eser kalmamistir. Surlarin dört kapi ile disa açildiklari, bugün yerlerinde bulunmayan bu kapilarin Tebriz Kapi, Erzincan Kapi, Gürcü Kapi ve Harput Kapisi adlarini tasidiklari bilinmektedir. Günümüze ulasan iç kalenin duvar kalinliklari 2-2,5 m. arasinda degismekte olup, halen sekiz burcu ayakta durmaktadir.

SAAT KULESİNDEN ERZURUM KALESİ  İÇİ KALE MESCİDİ

Iç Kale içerisinde kalenin güney sur duvarlarina bitisik yerdedir. Dikdörtgen planli mescidin iç düzenlemesi mihraba paralel iki sahindir. Giriste çapraz tonoz, mihrap önünde ise mukarnasli kasnaklara oturan kubbe ile örtülüdür. Her iki örtünün dogu ve batisi besik tonozlarla genisletilmistir. Mihrabi, yari dairesel planli burcun içerisine yerlestirilmis, yalin bir bezemeye sahiptir.

Düzgün kesme tasla insâ edilen mescidin kubbeli bölümü distan yüksek kasnakli ve külâhli bir örtüyle kapatilmistir. 12.yüzyilin ilk yarisinda Saltuklular tarafindan yaptirilmistir. 

TEPSİ MİNARELİ SAAT KULESİ ARKADA ERZURUM TABYALARI

Erzurum Kalesi’nin içinde bulunan Tepsi Minare’ye Saat Kulesi de denilmektedir. Yer yer tahrip olan serefe gövdesindeki kitabesine göre Saltuklu Emirlerinden Muzaffer Gazi bin Ebü’l Kasim tarafindan 12. yüzyilin ilk yarisinda yaptirilmistir.

Minare, sur duvarlari hizasina kadar renkli kesme taslarla örülü kaide üzerinde, tugla örülü gövdeye sahiptir. Silindirik gövde, asagidan yukariya dogru daralarak yükselir. Serefeden yukarisi yikilmistir. Bu bölüm 1841 ve 1880 yillarinda Avrupaî tarzda ahsap malzeme ile yenilenmis ve içine saat yerlestirilmistir. Tepsi Minare, Karahanli ve Büyük Selçuklu döneminde insâ edilen minarelerin gelenegini Anadolu’da sürdüren en eski minarelerden biridir. Kule, Kale Mescidi’nin minaresi, ayni zamanda gözetleme kulesi olarak da kullanilmistir.

ERZURUMUN MEŞHUR TABYALARI

Erzurum’un bir ulasim ve ticaret merkezi olarak tasidigi deger tarih boyunca bu sehri askeri hedef durumuna getirmis ve savunma ihtiyacini ortaya çikarmistir.

M.S.415 yilinda Romalilar tarafindan yapildigi bilinen Erzurum Kalesi; Bizans, Iran, Arap ve Türk Devletleri arasinda el degistirdikten sonra, 1514 yilinda Yavuz Sultan Selim tarafindan Osmanli topraklarina katilmistir.

Harp silah ve araçlarindaki gelismelere, maruz kalinan tehdide paralel olarak, 1821 yilindan itibaren Erzurum’u savunmak üzere Tabyalar insâ edilmeye baslanmistir.

1821 yilinda, bugün sehrin içerisinde kalmis olan Hasan Basri Toprak Tabyasi, Erzurum’u çevreleyen üç kusak halinde tahkimli savunma mevzilerini olusturan 20 tabyanin ilki olarak yapilmistir.

Erzurum Valisi Zarif Mustafa Pasa döneminde Topdagi üzerinde Mecidiye Tabya ile Sütnisan Tabya, sehrin güneyinde Büyükkiremitlik Tabya ve bunlar arasinda bazi tahkimli mevziler insâ edilmistir.

Kirim Harbi sonrasinda, Sultan Abdülaziz’in direktifi ile Fosfor Mustafa Pasa baskanliginda teskil edilen bir komisyon tarafindan, Aziziye Tabya ve Küçükkiremitlik Tabya ile bazi iskân ve depolama tesislerinin yapilmasi planlanmistir. 1867 yilinda baslayan insaat bes yilda tamamlanmistir.

Bu insaat sirasinda, Gümüslü Kümbet (Susuzharmanlar) düzlügünde yapilmasina ihtiyaç duyulan Tabya 3000 Erzurumlu gönüllünün ücretsiz çalismasiyla iki yilda bitirilmis ve Ahali Tabya olarak isimlendirilmistir.

1877-78 Osmanli-Rus Harbinde, yapilan hazirliklarin semeresi alinmis ve Rus kuvvetlerinin taarruz azmi Aziziye Tabya’da kirilmistir.

1880’li yillarda, Sahap Pasa baskanliginda bir heyet tarafindan Erzurum’a dogudan ulasan yaklasma istikametlerini kapatacak sekilde yeniden ele alinan tabyalar sistemi, alti grup halinde planlanan 15 yeni tabyanin insasiyla 1896 yilinda tamamlanmistir.

19.Yüzyilin sonlarinda yapilan bu tabyalar; Dumlu kuzeyinde Gürcü Bogazi ile Kireçli Geçidi çikislarini kontrol eden Tafta ve Karagöbek Tabyalari,

Kösemehmet Geçidi ve Toy Geçidi ile Hamamdere Bogazi’ni kontrol eden Çobandede ve Dolangez Tabyalari,

Hamamdere Bogazi ve Toparlak Geçidi ile Pasinler Ovasi’ni kontrol eden Uzunahmet Tabya ile güneyindeki Küçük ve Büyük Höyük Tabyalari,

Toparlak Geçidi’ni kontrol eden Agziaçik ve güneyindeki Toparlak Tabya ile geçidin çikisindaki Gez Tabya,

Deveboynu Geçidi’ni kontrol eden Sivisli Tabya,

Palandöken geçidini kontrol eden Büyük ve Küçük Palandöken Tabyalari,

Erzurum çevresinde üç kusak tahkimli savunma mevzi olusturan ve hakim arazi kesimleri üzerinde insâ edilmis olan Tabyalar; 19.yüzyildaki imkânlarla, tamamen Türk subay ve mühendisleri tarafindan planlanmis ve gerçeklestirilmistir.

Tabyalar, etrafindaki araziye karsi ates imkâni saglamasi yaninda, cephanelik, dehliz halinde koguslar, erzak depolari gibi bütün askeri ihtiyaçlari karsilayabilmektedir.

Her biri bölgenin agir kis sartlarinda bile iki bölük ile iki tabur arasinda kuvvetin barinmasina müsait olan tabyalar, gömme ve yari gömme olarak insâ edilmistir.

Tabyalarin çogunlugu yari çapi 45-90 m. arasinda yarim ve tam daire seklinde toprak yigini görünümündedir.

YAKUTİYE MEDRESESİ KAPIDAN GÖRÜNÜŞÜ

YAKUTİYE MEDRESESİ KOMPLE


Cumhuriyet Caddesi üzerinde Lala Mustafa Pasa Câmii’nin batisinda bulunmaktadir. Ilhanli hükümdari Sultan Olcaytu zamaninda Gazan Han ve Bolugan Hatun adina, Cemaleddin Hoca Yakut Gazani tarafindan 1310 yilinda yaptirilmistir.

Anadolu’daki kapali avlulu medreselerin son örneklerinden biri olan yapi, cepheden disa tasan taç kapisi ile Çifte Minareli olarak planlanmistir. Ancak, minareler Çifte Minareli Medrese’de oldugu gibi taç kapi üzerinde degil köselere yerlestirilmistir. Ön yüzde genis kusaklar halinde mukarnas bitki ve geometrik motifler yer almaktadir. Taç kapinin yan yüzlerindeki silme kemerle çevrili nisler içinde sembolik Pars ve Kartal motifleri bulunmaktadir. Ajurlu bir küreden çikan hurma yapraklari seklindeki hayat agacinin altinda iki pars üzerindeki kartal figürlerinin Orta Asya Türk inanciyla ilgili ifadeleri yansittiklari görülür. Köselerde yer alan kalin gövdeli minarelerden biri çok önceden yikilmis veya hiç yapilmamis, kaidesinin üzeri konik bir külahla kapatilmistir. Digerinin ise üst bölümü mevcut degildir.

Dört eyvanli iç mekânda bulunan dikdörtgen avlunun orta bölümü mukarnasli bir kubbe ile, diger kisimlar ise sivri kemerli besik tonozlarla örtülüdür.

Anadolu’daki kapali avlulu medreselerin en büyügü olan Yakutiye Medresesi plan düzeni, dengeli mimarisi ve iri motifli süslemeleri ile Erzurum’un en gösterisli yapilarindan biridir. Günümüzde Türk-Islâm Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak kullanilmaktadir

ÜÇ KÜMBETLER

Anadolu Selçuklu Mezar yapilarinin temsilcilerinden üç tanesi bir arada Erzurum’da bulunmaktadir. Kümbetler iki kisimdan olusmakta olup, alt kisim cenazelik dedigimiz mezar odasi, gövde hacminin olusturdugu üst kisim ise mescid olarak kullanilmaktadir.

A.Emir Saltuk Kümbeti: Üç Kümbetlerin en büyügüdür. Kesin tarihi bilinmeyen kümbetin 12. yüzyilda Saltuklu Hükümdari Izzeddin Saltuk adina yaptirildigi tahmin edilmektedir. Sekizgen planli olup, üçgen alinliklarla biten gövdenin devami seklindeki silindirik kasnagi ve kubbemsi külahi ile kendine has bir mimari yapiya sahiptir. Kasnak kismindaki nislerin tepeliklerinde çesitli figürlü bezemeler vardir. Saglam ve kaliteli tas isçiligi, farkli mimari elemanlari ve süslemeleri ile Anadolu’nun en eski anitsal mezar yapilarindan biridir.

B-2. Kümbet: Emir Saltuk Kümbeti’nin güneydogusunda bulunan silindirik gövdeli kümbet 14.yüzyila tarihlenmektedir. Içten kubbe distan konik külahla örtülü kümbet basit süs unsurlari ile bezenmistir.

C-3. Kümbet: Köseleri pahli, yüksek bir kare kaideye oturan kümbet içten kubbe distan konik külah ile örtülü olup, oniki köseli bir gövdeye sahiptir. Cenazelik kismi olan kümbet 14.yüzyila tarihlenmektedir.

Üç kümbetlerin yaninda bir de kare planli iki katli bir kümbet bulunmaktadir. Gösterdigi mimari özelliklerinden dolayi 14.yüzyilda yaptirildigi tahmin edilmektedir.

GÜMÜSLÜ KÜMBET:

Kars Kapi semtindedir. Kitâbesi bulunmayan kümbetin 14. yüzyilda yapildigi tahmin edilmektedir. Kare seklinde mumyalik, onikigen gövde ve konik külahli kümbet sade bir görünüme sahiptir

RÜSTEM PAŞA SARAYI

erzurum sehir merkezinde menderes caddesi üzerinde bulunur.kitabesinden anşalıdıgı karadarıyla osmanlı döneminde 1544-1561 yılları arasında inşa ettirilmiştir.kitabesindeki rüstem isminde dolayı kanuninin veziri rüstem pasa yapının banisi olarak kabul edilir.

kervansarayın   planı   iki katlı düzenlemeye sahip olup  1970 da restorasyon   geçirerek günümüzdeki  mimari durumunu almıştır.4 yönde açılmiş kapısı bulunur.anagiriş batida eyvan seklindedir.buranın üzerinde mescit kısmı yer alır.alt kat 3 eyvanlı düzenlenmiş ve31 hücre bulunnur.avlunun ortasına bir fıskıyeli havuz uygulaması yerini almış ve avluda bulunan çeşmenin orijinal olmadığı kitabe yanılışlığının bulunduğu bu kitabenin başka bir çeşmeden getirildiği uzmanlarca  belirlenmiş.taşhanın üst katında nişler içerisine açılmış dükkanlar iki sıra halinde karşılıklı olarak devam eder.köşelerde dört köşe kubbe ile örtülü olup üst örtü tonozdur.üst kattaki  dükkanların  sayısı ise 58 dir.

Günümüzde artık ünü Türkiye sinırlarını aşmış nadide ve ileride antika özelliğini kazanacak oltu taşı işletmecilerinin bulunduğu bir çarsı.yıllarca belki han olarak kullanıldığı Taşhan günümzde güzide şehrimiz erzurumun trustik  bir kervansaray

LALA PAŞA CAMİ

Erzurum’un merkezini oluşturan cami, Erzurum’daki ilk Osmanlı camisidir. Kitabesine göre 1562 yılında Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimarbaşı Koca Sinan’ın eserlerinin listesini veren tezkirelere göre caminin mimarı Sinan’dır. Bir hamam, muvakkıthane, şadırvan, sübyan mektebi gibi ilavelerle cami zamanla bir külliyeye dönüşmüştür.
:
Mimar Sinan’ın İstanbul Şehzade Camii’ndeki gibi merkezi plan tipi ile inşa edilen cami, ortada dört payeye oturan merkezi kubbeyi dört yandan destekleyen yarım kubbeler, köşelerde de küçük kubbelerle derli toplu bir bütünlük gösterir. Caminin taç kapı çevresi 1870 yıllarında yenilenmiştir. Cami içerisinde çini alınlıklardan başka, halı, şamdan ve hat örnekleri bulunmaktadır.

ABDURRAHMAN GAZİ CAMİ VE TÜRBESİ

Abdurrahman Gazi ismi Erzurum'da büyük izler bırakmıştır. Şehitlik ve gazilik mertebesine erişmiş bir insan olduğu için O'nun manevi şahsiyeti Erzurumluların daima gönlünde yaşamış, yüce insandır Palandöken Dağı'nın üst yamaçlarında türbesi bu¬lunan ve bir ziyaretgâh yeri olan Abdurrahman Gazi'nin Hazreti Peygamber'in sancaktarı olduğu halk arasında yaygındır.

Hazreti Peygamber'in İslam Orduları Erzurum'u fethederken, Sancaktarı Abdurrahman Gazi'nin kellesi bir düşman kılıcı ile koparılır ve yere düşer. Kellesini koltuğuna alan Abdurrahman Gazi elinde bulunan İslam’ın Sancağı'nı Palandöken'in en yüce noktasına dikmek üzere dağa yokuşa koşmaya başlar.

Kellesi koltuğunda, sancağı elinde olan Abdurrahman Gazi Palandöken Dağı'ndaki “Şığvaler" Mevkii'ne gelince dağda bulunan çobanlar evvela dona kalırlar, sonra biri dayanamayıp:
-“Olaaa hele bakın şuraya eskerin kellesi koltuğunda dağa doğru koşuyor”
diye bağırmağa başlar. Abdurrahman Gazi Efendimizin Sancaktarı ve Ashaptan evliyaullah bir zat kem göz onu orada nazara getirir ve olduğu yere düşer kalır. Hem gazilik hemde Şehitlik rütbesine ermiştir.

Palandöken'in Şığvaler tepesi denilen Sultan Sekisi yamaçlarında ruhunu teslim ederken Ona kavuşmaya çalışan kardeşi de Türbe Deresi'nde aynı anda şahadete erişir. Her iki kardeş Erzurum halkı tarafından ruhlarını teslim ettikleri yerde defnedilir. Ve o tarihten son¬ra da Abdurrahman Gazi'nin Kabri Erzurum için büyük bir ziyaret merkezi olur.
Zamanın Valisi Yusuf Ziya Paşa buraya birde Camii yaptırmıştır. Erzuruma gelipte Abdurrahman Gazi’yi ziyaret etmeyenler bir daha Erzurum’a gelecekleri rivayet edilir. Allah makamını cennet etsin… 
ULU CAMİ

Şehir içinde Cumhuriyet Caddesi üzerindedir. Anadolu Selçuklu ulu camilerinin tüm özelliklerini yansıtır. Cami dikdörtgen planlıdır. Esas itibariyle güney duvarına dikey uzanan 7 neften oluşmaktadır. Geniş olan orta nef önünde kademeleri, silmeler ve kavallardan hafif sivri kemerler üzerine oturan bir ahşap kubbe bulunmaktadır. Üst üste yerleştirilmiş kalaslardan oluşan bu kubbeye halk tarafından “kırlangıç” denilir. 
Kubbenin oturduğu “L” biçimli iki ayakla birlikte yapının çatısını, sivri kemerlerin birbirine bağladığı 28 ayak taşımaktadır. Orta nefte kubbenin önünde mukarnaslı iki ayna bulunmaktadır. Kubbenin küçük pencereleri ve bu tonozların ışıkları, orta nefi aydınlatmaktadır. Yapının diğer bölümleri beşik tonozla örtülmüştür. İç bölüm, cephelerdeki değişik sayıdaki pencerelerle yukarıdan aydınlatılmıştır. İç süsleme bakımından, mukarnaslı ikinci aynalı tonozla mihrap dikkati çekmektedir. Mihrap nişinin etrafını bir kısmı yok olmuş geometrik süslemeli kalın bir silme çevreler. Son onarımlarda kubbe dıştan çokgenli kesme taş tambur üzerine çinko ile örtülmüştür. Cami, Osmanlı döneminde 5 kez onarım görmüştür.

NENE HATUN

Nene Hatun (d. 1857- ö. 22 Mayıs 1955) 93 Harbi olarak da anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Erzurum'daki Aziziye Tabyası'nın savunulmasında kahramanca çalışarak adını tarihe yazdıran Türk kadınıdır. Aziziye savunmasına 20 yaşlarında genç bir gelinken, küçük yaştaki oğlunu ve 3 aylık kızını evde bırakarak katılmıştır.

Nene Hatun 1857 yılında Erzurum'da doğdu. 1877 yılında 8 Kasım'ı 9 Kasım'a bağlayan gece, Osmanlı vatandaşı olan Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyası'na girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini uykuda yakalayıp kılıçtan geçirdiler. Bu sırada arkadan gelen Rus askerleri ise hiçbir zorlukla karşılaşmadan tabyayı ele geçirdiler. Baskından yaralı olarak kurtulan bir er haberi Erzurumlulara ulaştırdı. Sabah ezanından hemen sonra "Moskof askeri Aziziye Tabyası'nı ele geçirdi" şeklinde minârelerden Erzurum halkına haber verildi. Bu haberin ardından Erzurum halkından silahı olan silahını, olmayanlar ise balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya'ya doğru koşmaya başladılar. Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan Nene Hatun da vardı. Ağabeyi Hasan bir gün önce cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti . Nene Hatun üç aylık bebeğini emzirdikten sonra, "Seni bana Allah verdi. Ben de O'na emânet ediyorum." diyerek vedâlaştıktan sonra birkaç saat önce ölen ağabeyinin tüfeğini alarak sokağa fırlamıştı.

Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası'na doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi. Göğüs göğüse bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Rus ordusu, baltalı-tırpanlı, taşlı-sopalı halk karşısında yarım saat tutunabildi. 2300'e yakın Rus askeri öldürülüp, Tabya geri alınmıştır. Türk tarafında ise 1000 kadar şehit verilmiştir.

Nene Hatun o günleri özetle şöyle anlatmıştır:

Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden 'Moskof Aziziye'ye girdi' diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, 'Seni öldüreni öldüreceğim' diye and içtim. Yavrumu Allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfeğini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Sel gibi Aziziye'ye akıyorduk. Tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan kalkıp iniyordu.
Tabya'nın geri alınmasının ardından, aralarında Nene Hâtun'un da bulunduğu yaralıların tedâvisine başlandı. Fakat bu sırada Nene Hâtun yaralı olmasına rağmen diğer yaralıların tedavisini yapmak için çalışmıştır. Nene Hâtun bu özverisiyle tanınıp, saygı ile sevilmiştir.

Nene Hatun'un vatan için gece başlayan mücâdelesi, tüm düşman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karış toprağında cephâne taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın zaferinde Nene Hâtun'un ve onun vatan aşkını paylaşan bütün insanların da payı vardı.

Ölümünden bir yıl önce kendisini ziyaret eden NATO'da görevli Amerikalı subayın bir sorusuna: "Ben o zaman gereken şeyi yapmıştım. Bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım" cevabını vermişti.

98 yıl yaşadığı Erzurum'da 22 Mayıs 1955'da zatürre hastalığından dolayı vefat etmiştir. Nene Hatun, kurtuluş mücadelesini verdiği Aziziye Tabyası'na defnedilmiştir. Türk Kadınlar Birliği tarafından ölümünden 3 ay önce yılın annesi seçilmiştir.
NARMAN PERİ  BACALARI 

 Narman’ın 7 km güneyinde yer alan peri bacaları, rüzgar ve yağmurun kumlu toprağı aşındırmasıyla meydana gelmişlerdir.Kırmızı kayabaşlıklarıyla dar vadilerin içerisinde muhteşem manzaralar oluştururlar. Bu jeolojil oluşumlar Doğu Anadolu!da sadece Narman’da görülür.
PERİ  BACALARI 

TORTUM ŞELALESİ

Tortum Şelalesi Türkiye'nin Asya ve Avrupa kıtalarının en yüksek şelalesidir.
Tortum Şelalesi oluşumu açsından dünyanın ikinci,yüksekliği bakımıdan ise dünyanın üçüncü şelalesidir.
Tortum Gölü kuzey ucu ile Tev Vadisi arasındaki heyelan kütlesini aşarken yaptığı şelale burada yatağa yakın dirençli kireçtaşı katmanları üzerinden geçer. 22 metrelik genişlikten 48 metre yükseklikten düşen sular; üstte gökkuşağı, altta koca bir Dev Kazanı meydana getirmiştir. Şelalenin aktığı yerde çok güzel piknik alanları bulunmaktadır. Şelalenin aktığı yerden dipteki Dev kazanı'na demir korkuluklu, çok uzun taş merdivenlerle inip Tortum Çayını ahşap köprüden geçerek Tortum Hidroelektrik Santrali sahasına aynı merdivenlerin karşı tarafındaki ile çıkılmaktadır.
Dev Kazanı diye nitelendirilen yerde şelalenin aktığı zamanlarda şelale sularının oluşturduğu yağmur insanları yazın sıcaklığında serinletmektedir.
Afrika'daki Zambezi Nehri üzerindeki Vietorio Şelalesi 120 metre yükseklik ile dünyanın en yüksek şelalesi, A.B.D de Erie Gölü ile Ontario Gölü arasındaki Niagara Şelalesi 51 metre yükseklik ile ikinci, 48 metre yükseklik ile dünyanın üçüncü yüksek şelalesi Uzundere ilçesindeki Tortum Şelalesidir. Şelalemiz oluşumu açısından ise dünyanın ikinci önemli şelalesidir.
Tortum Şelalesine 1952-1960 yılları arasında Hidroelektrik Santrali yapılmış ve ülkemizin elektrik ihtiyacına katkıda bulunmaya başlamıştır.
Tortum Şelalesi manzarasıyla insanın düş gücünü zorlar; özellikle ilkbahar aylarında görünüm usta bir yönetmenin bir filmi karesi gibi eşsizdir.
İlçe toprakları Erzurum-Artvin yolu üzerinde dağlık ve derin vadilerle yayılmış bir arazi üzerindedir
ERZURUMUN MEŞHUR ÇEŞMELERİ

Erzurum Çeşmeleri içerisinde en çok tanınanlardan biri olan Şabahane Çeşme
sularının halk arasında göz ve böbrek hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir.
Oldukça tatlı ve sertlik derecesi az olan çeşme suyu yine Erzurum’un en temiz
yer sularından biridir. Hemen Kale altından çıkan yer suyu çok kısa bir yolla
çeşmelere ulaşır. Yol üzerinde mesken bulunmadığı için suyoluna zarar
verebilecek ve suyu kirletecek olumsuz etkenlerden uzaktır.

Tanımı: Çeşmeler dizisi Şafiiler Camii’nin altında yer almaktadır. Çeşme
yüzleri doğuya bakmaktadır. Birbirine bitişik altı çeşmeden oluşan bu dizinin
üst kısmında bir sıra mukarnas yer almaktadır. Çeşme nişleri sivri kemerlidir.
Kemer yüzlerinde fisto bordür yer alır. Kilit taşları üzerinde bitki, geometrik
ve figürlü süsleme bulunmaktadır. Kitabenin bulunduğu soldan üçüncü çeşmenin
üzerinde simetrik olarak yerleştirilmiş iki güvercin figürü yer alır.
Güvercinler av ve avcılıkla ilgili olmasına rağmen orijinal anlamlarının eski
Türk Kültür çevresinde yaygınlık kazandığını görmekteyiz. Bu çeşit figürler daha
ziyade mezar taşları ve türbelerde görülmektedir. Ayrıca kemer köşelerine
çeşitli bezemelere sahip rozetler yerleştirilmiştir. Çeşme nişlerinde tas
yuvasına yer verilmemiştir. Lüleler pirinçten yapılmış olup, tekne kısımları
toprağa gömülüdür. Artık sular teknelerin alt tarafında açılan küçük deliklerden
birbirine geçmek suretiyle en kuzeydeki teknede toplanır oradan da kanalizasyona
verilir.
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ

Şehrin hemen girişinde sizi çift başlı kartal figürüyle karşılayan Atatürk Üniversitesi, 1957 yılında kurulur ve bugün 17 fakülte, 5 yüksek okul, 15 meslek yüksek okulu, 6 enstitü ve 16 araştırma merkezi ile devasa bir eğitim kompleksi özelliğine sahip. 40 binin üzerinde öğrenciye eğitim veren üniversite, şehrin ekonomisi ve kültürel değişimine doğrudan etki eder
ERZURUM GELİNCE AKLA İLK GELEN PALANDÖKEN KAYAK MERKEZİ





 Erzurum'da bulunan, 3271 metre rakımlı, tektonik bir dağdır. Başköy mevkiinde bir kayak merkezi bulunur.

Erzurum şehrinin 10 km kadar güneyinde bulunan zirvesiyle çevrenin en yüksek noktasıdır. Erzurum şehir merkezinin 1950 metreyi bulan yüksekliğinden ve kütle olarak bir sıradağ olmasından dolayı ülkemizin 3000 metrenin üzerindeki diğer dağları gibi heybetli görünmez. Ancak mitolojide bilhassa da Anadolu'da ki birçok efsânede ismi geçer.

Palandöken, kış mevsiminde kuzey yamacında barındırdığı kar miktarı, kalitesi ve Türkiye'nin en uzun pistine sahip olan kayak merkezi ile en gözde kayak merkezi unvanına sahiptir. Dağın ismi hakkında pek çok rivayet vardır. Bunlardan en kabul göreni, pala deviren, dayandırmayan anlamında paladöken isminin zaman içinde Palandöken'e dönüşmesiyle meydana gelmiş olanıdır.

Teknik tırmanış açısından herhangi bir zorluğa sahip olmamasına rağmen kış mevsiminde diğer 3000'liklerde de olduğu gibi her türlü olasılık göz önünde bulundurularak, o şekilde teknik malzeme ile tırmanılmalıdır. Dağın bazı dik parkurları, yöresel olarak kışların aşırı sert geçmesinden dolayı tehlikeli olabilir. Erzurum şehir merkezinden 3271 m'lik zirveye giden en iyi ve en rahat yol kayak merkezinden geçer.

Erzurum şehir merkezine yaklaşık 4 km uzaklıkta olan 2100 m râkımdaki oteller mevkiinde her türlü ihtiyaç giderilebilecek imkânlar bulunmaktadır. Güvenlik açısından jandarma 24 saat görev yapmaktadır. Kamp için de bu mevkii idealdir. Devam eden karayolu ile daha yukarıda bulunan oteller mevkiine ulaşılır. Burası ise 2450 m yüksekliktedir ve bu seviyeden sonra telesiyej hattı tâkip edilerek sırt üzerinden zirveye ulaşılır. Diğer yol ise dağın güney yamacında bulunan Başköy köyünden zirveye ulaşılan yoldur. Bu rota da teknik bir tırmanış zorluğu içermez.

Palandöken Dağları'nın en yüksek noktası Büyükejder Tepesi olarak isimlendirilir. Burada, iletişim vericileri ve özel bir işletmeye ait kafeterya bulunmaktadır ve kayak sezonunda telesiyej vâsıtasıyla da zirveye ulaşılabilmektedir. Zirveden inen hat üzerinde, 2500 metre irtifâda Ejder Lifti'nin bitiminde de özel bir kafeterya bulunmaktadır
KONGRE BİNASI

 
Milli Kurtuluş Savaşı'nın hazırlık yıllarında, Sivas'tan hareket ederek, 3 Temmuz 1919 günü Erzurum'a gelen Atatürk, 8/9 Temmuz 1919 gecesi son Osmanlı Padişahı Vahdeddin'e bir telgraf gönderen, askerlikten çekildiğini ve "sine-i millet'e" döndüğünü bildirmişti. Erzurum'da büyük bir Kongre'nin hazırlıklarına girdi. Kısa bir süre sonra, 23 Temmuz 1919'da, Erzurum Kongresi, Kavaf Mahallesindeki eski bir okulun salonlarında açıldı. 6 Ağustos 1919 tarihine kadar, 14 gün devam etti. Kongrenin yapıldığı okul, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarından sonra Ortaokul olarak yaptırılmıştı Kongreden sonra 1920-1921 yıllarında Sanat Okulu, 1922-1923 yıllarında Sultani (lise), 1924 yılında da ilkokul olarak kullanılmış ayni yılın sonunda, çıkan bir yangınla tamamen yanmıştı. Erzurum ili özel idaresi, yanan okulun yerine, yeni bir okul yaptırmış, 1926-1927 ders yılı başında (Gazi İlkokul) adıyla hizmete açmıştı. Daha sonra okul, 1940 yılında (Atatürk Yapı Sanat Okulu) olarak kullanılmaya başlanmıştır. 
her ne kadar, Erzurum Kongresi'nin yapıldığı bina, 1924 yılında yanmışsa da yerine yapılan okulun bir salonu, 1960 yılında (Atatürk ve Erzurum Kongresi Müzesi) olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Müze salonundaki geniş bir masanın üzerinde, Kongreye katılan 53 delegenin adları yazılı mermer plakalar vardır. Ayrıca duvarlarda ve vitrinlerde Kongre ile ilgili tutanakların, yazışmaların, benaname ve telgrafların fotokopileri, delegelerin fotoğrafları ile birlikte kası biyografileri, Atatürk'ün çeşitli fotoğrafları, Onuncu yıl Nutku'nun el yazısı ile fotokopisi, Erzurum'daki tarihi anıtlardan bazılarını yağlıboya tabloları yer almaktadır.
ERZURUMUN  HAVUZ BAŞI



ERZURUM HASAN KALE KAPLICALARI




ERZURUM ŞEHİR MERKEZİ
ERZURUM EVLERİ

ERZURUM EVLERİNİN İÇİNDEN

ERZURUM TREN İSTASYONU




ÜNİVERSİTE KAVŞAĞI

YÜZÜNCÜ YIL ANITI

ERZURUMDA GÜN BATIMI
 
OLTU TAŞI


Oltu Taşı Rezevleri Nerededir
Oltu tası rezerv olarak; Dutlu, Hankaskışla, Alatarla (Saplık mevkii) Çataksu (Kabasut mevki)köylerinde tatminkar olup kuzey doğuya doğru uzantısını meydana getiren . Dutlu dağı (Yasak dağ ) ve çevresinde çıkarılmaktadır. Yerleşme merkezi olarak zikredilmek gerekirse dutlu Güzelsu, Alatarla, Sülünkaya, Günlüce, Ormanağzı,Taslıyköy,Çatksu köyleri belirtilebilir.

Bölgeler takriben 1600-1800 metre rakımlı , dik yamaçlı olup sarıcam ormanları ile kaplıdır. Bölgede bol miktarda kaynak suyu çıkmaktadır. Böylesine engebeli araziden maden çıkarmak belki çok zor ama çevrede madenden anlayan kaliteli elamanın çok olması ve çıkarmada kullanılan malzemenin Oltu dan temin edilebilir olması isi kolaylaştırmaktadır.

Mayıs eylül ayları arasında tarıma dayalı islerle uğrasan yöre halk Oltu taşını ancak çiftçilikten arta kalan zamanlarda yani ekim - mart ayları arasında yapmaktadır.

Oltu taşı galerileri, Oltu-Göle istikametinde asfalta 5-8 km kuzey ve kuzey batıya düşer. Galerilere kıs mevsiminde vasıtalarla ulaşmak mümkün değildir. ancak köylüler bu mevsimde bölgeye yaya olarak ve ancak 3-5 saatte varabilmektedirler.

bölgede Oltu taşı çıkarmak için açılan ocak sayısı 600 civarındadır. 
Oltu Taşı Nasıl Çıkarılmaktadır?


Oltu taşının çıkarılması işi dağlık kesimin parçalanmış kısımlarında hemen hemen dik olarak açılan ve 70-80 cm çapındaki galerilerde sürdürülmektedir . Açılan bu galerilerde ancak iki üç kişi birlikte çalışabilmektedir. Galeriler ekonomik olmadığı için teknik metotlarla değil gelişi güzel olarak açılmakta olup buda en çok yöre halkı tarafından gerçekleştirilebilmektedir. Çünkü açılan her galeride merceklere rastlanmamaktadır. Açılan bu galerilerin çökmemesi için silindirik olmasına dikkat edilir.

Galeri açma isinde ; murç , sapları kısa kürek kazma ve çekiç kullanılır. Tünelde bulunan toprak hafriyatı dışarı çıkarmak için altına küçük tekneler takılmış tekneler kullanılır.Tekneler iple çekilip hararet ettirilen kasa seklindeki el arabası konumundadır.

Galeriler ; maden rastlasa da rastlamasa da yaklaşık 150 metre ye gelindiğinde terk edilir. Açılıp madene raspalanılmayan ocaklar 10 metrede terk edilir.

Basınç altında sıkışmış ve derli toplu bulunan Oltu tası yatakları, kömürde olduğu gibi damar seklinde devam etmediğinden çok geniş mekanla açmaya gerek yoktur. Galerilerde aydınlanma deveci lambası veya cep feneri ile sağlanır.

Oltu taşı aramak için açılan galerilerde tas, bir kaç metre yatay devamlılık gösteren mercekler halindedir. Galerilerdeki merceklerin tükenmesi veya galeriden aşırı derecede su çıkması halinde ocak terk edilir.

Köylüler ilk belirtilerle açtıkları galerilerde nerede Oltu taşı merceğine rastlayacağını önceden kestiremeyip ince damar belirtilerini takip ederek giderler . Rastlanan merceklerdeki tas alındıktan sonra yeni mercekler bulununcaya kadar aynı tünelde kazmaya devam edilir.

Uzun süren çalışmaların sonucunda çıkarılan Oltu taşı, tatmin edici miktarda ise çalışanı memnun eder. aksi halde çalışanın emeği boşa gider. Uzun kıs mevsiminin hüküm sürdüğü bölgemizde yasayan yöre halkının belli baslı bir geçim kaynağı yoktur. Buna rağmen bin bir güçlükle çıkarılıp , binlerce insanın geçim kaynağı durumundaki Oltu tası isletmecileri birçok problemlere karsı karsıyadır. Dileğimiz bu problemlerin kısa zamanda giderilmesidir.
Oltu Taşı'nın Özellikleri

Siyah kehribar da denilen Oltu taşının en dikkat çekici özelliği , yer kabuğundan çıkarıldığında çok yumuşak , hava ile temas etmediği müddetçe bu yumuşaklığını muhafaza eder. Bu özelliğinden dolayı islenmesi kolay bir cevherdir. Genellikle siyah, bazen koyu kahverengi. nadiren gri ve yeşilimsi renklerde de bulunur. Hava gazında alev çıkararak yanar geriye bir miktar kül kalır. Yanma esnasında aniden soğutulursa camlaşır ve kalıp halini alır. Sürtünme ile elektriklenip hafif cisimleri çeker
ERZURUMDA KIŞ

 
  Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!  
 
TEŞEKKÜRLER Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol